Burada herkesin söylediği, yazdığı veya bildiği şeyleri tekrar edip kimsenin vaktini almak istemiyorum. Fakat birilerinin hafıza kapasitemizle, algılama yeteneğimizle veya zekâ seviyemizle dalga geçilmesine de sessiz kalacak değilim.
1- Deniyor ki; Örgüt ve yandaşları bizi tahrik ediyor, bilinçli bir biçim de Irak topraklarına çekiyor, bu bir tuzaktır, böyle bir girişim ordumuzu batağa sürüklemektir, daha fazla kayıp vermemek ve bu günden öngörülemeyen belalardan uzak durmak için tuzağa düşmeyelim, ordumuzu o topraklara göndermeyelim, Irak ‘a girmeyelim.
Eğer beklemenin, geri durmanın, temkinli olmanın sebebi buysa, girmenin de girmemenin de sorumluğu vardır ve bu sorumluluk karar mercilerine aittir. Bize söz düşmez.
Yok eğer, ABD, İsrail müsaade etmiyor, yerli yada yaban Hahamlar, Papazlar istemiyor diye geri duruyorsak o zaman da pozisyonumuzu bilelim. Yalandan yere büyük devletiz mavalları atıp kendimizi ve en önemlisi de bize ümit besleyen mazlumları aldatmayalım.
2- Irak ile olan sınırımızı kapatalım; aynı kişiler o zamanda şunu söylüyor; sınırımızı kapatırsak, ırak’ ta açlık ve kıtlık başlar, insanlar zaten yıllarca sıkıntı çektiler, birde bunu kaldıramazlar, PKK ve Peşmergeden ziyade esas sivil mazlumlar sıkıntı yaşar, en çok da Iraklı Türkmenler sıkıntıya düşer, biz de kendi dindaşına ve ırkdaşına ambargo uygulayan oluruz.
Sınırı kapatamamanın nedeni gerçekten de buysa, zatı devletlerinden de iyi bilecek değiliz ya.
Fakat, ticaret yapan ağabeylerin şirketleri batar, Tüsiatlı efendiler zarar eder, Üst düzey siyasi ve bürokratik bağlantıları olan büyüklerimiz mali krize girer, (Ora ile) alış verişi olan şirketlerde Yönetim kurulu üyesi veya başka bir isimle nemalanan şapkalı ya da kıravatlı bürokrasiden emekli büyüklerimiz yada yakınları işsiz kalırlar diye sınırı kapatamıyorsak….., çekincelerimiz bu ise,
O zaman da, yalandan yere kahramanlık, yiğitlik, fedakarlık veya efkar nutukları atmayın. Cibilliyetiniz belli olsun, (Yemen’de, Çanakkale’de, en son olarak ta İstiklal Harbinde toprağa karışanların torunlarımısınız.? yoksa, her savaşta bir bahane ile cephe gerisinde kalmayı becermiş, ne Cihan Harbinde ve ne de İstiklal Harbinde hiç cepheye gitmeyen ama sulh zamanı endâm edip hiçte yüzü kızarmadan memleketi sahipleniverenlerin çocuklarımısınız. )
3- Apo’ yu kim affetmek istedi; bu konuyu görüşmek için Mecliste gizli oturum yapalım; sayın hükümet sözcüsü, meclisteki konuşması sırasında kendisine söz atan CHP’ li muhatabına bu konu görüşülmek istenirse mecliste gizli oturum yapılabileceğini söylüyor.
Sayın bakan, hani siz her şey şeffaf olacak, hiçbir husus halktan gizlenmeyecek söylemi ile yola çıkmamış mıydınız? Hem bu nasıl bir mantık? Yapabiliriz dediğiniz o toplantı, başta şehit yakınları olmak üzere millete gizli olacak ama PKK terör örgütü diyemeyen, eşkıya için dağdaki kardeşlerimiz diyen, yeni dönem Zanalar’a, Danalar’a açık olacak, öylemi,
4- Hükümet sözcüsü sayın bakan 13 Askerimizin şehadetin de (bir önceki) sözün bittiği yerdeyiz, bundan sonrası için söylenecek bir şey yoktur, artık sözün bittiği yerdir, demişti.
Madem sözün bittiği yerdeydik de, Sayın dışişleri bakanı Talabâninin ayağına hangi sözü söylemeye gitti veya Başbakan Barzani’nin ortağı ile aynı uçakta İngiltere ye hangi sözü dinlemeye yada duymaya gitti.
Söz madem bitmişti de; Sayın Başbakan Bay Buşş tan neyi duyamadığı veya işitemediği için Orduya talimat veremiyor, ya da Orduya talimat verebilmek için 5 Kasım günü Bay (Beyaz adamların büyük şefi, Ekselans, imparator, Sahip) Buşş’tan ne işitmeyi murat ediyor.
SONUÇ; Demek ki söz bitmemiş, sizin açınızdan bitse de GÂVUR açısından bitmemiş, GÂVUR’ un söyleyeceği ve size söylerken de yedi düvele duyuracağı çok söz’ü varmış,
Zatı devletlularımız, okyanusun ötesine GÂVUR’ dan duyacaklarını dinlemeye giderken, bu gidiş inşallah beşbin yıllık tarihimizdeki kurulu son devletimizin bitişine olmaz..,( ALLAH c.c korusun. )
Birilerinin GÂVUR’ dan (Sahibi ikbâl ve de Sebebi nimetlerinden) dinleyeceği çok söz olabilir, ancak bu gidişle herhalde DEVLETİN bittiği yere gidiyoruz………….
SAYGILAR.
NOT: BİLSİN CİHAN Kİ;
KÜRŞAT’IN YENİLMEYEN RUHU, TÜRK ANALARINCA DOĞURULAN TUNÇ YÜREKLERDE, KIYAMETE DEK DAİM KALACAKTIR.