Mensubiyet şerefini, her daim bir yüce kutsal olarak taşıdığımız TÜRK ULUSU, savaşlar, ihanetler ve yokluklarla dolu sıkıntılı yılların ardından yorgun ve perişan düşmüş, bütün bunların üzerine bir de Devletini yitirmek gibi bir felakete uğramıştı.
Ulusun münevverleri bu bunalımlı ortamdan çıkış için hal çaresi arıyor, gayret gösteriyor, fikir üretiyor, kongreler düzenliyordu. Girdaptan kurtuluş için yapılan öneriler başlıca iki gurup olarak belirdi.
Birinci gurubu oluşturanlar; “Devlet uzun savaş ve isyan yıllarının ardından yorgun ve perişan düşmüştür. Devletin yeniden inşası ve milletin muasır medeniyetlerin fevkine çıkması için çok şeye ihtiyaç vardır. Bizde ise ne öğretmen, ne doktor, ne mühendis ne de para vardır. Doğrusu hiçbir çaremiz de yoktur. Yaşanan kâbustan tek çıkışımız bütün bunlara sahip olan güçlü bir devletin himayesine (Mandasına) girmektir.” Görüşünü benimsemişler ve himayesini arzu ettikleri devletler yönünde kurdukları cemiyetler (İngiliz Muhipleri cemiyeti, Amerikan Muhipleri cemiyeti) etrafında toplanmışlardı.
Halide Edip ve İsmet Paşa gibi ismini sonralar da büyük harflerle okuttuğumuz kişiler de bu fikrin hararetli savunucularıydı. Halide Edip hanım hızını alamamış Amerikan mandasının hikmet ve faziletlerini anlatabilmek için Wilson Prensipleri Cemiyetine bile katılmıştı.
İkinci gurubu oluşturanlar; “Milletin istiklali ve memleketin istikbali ancak tam bağımsızlık ile mümkündür. Manda ve himaye kabul edilemez.” Fikrini savunmuşlar ve bundan seksen sekiz yıl önce (4 Eylül 1919) Sivas’ta mandayı reddeden bir karar almışlardı.
Bilindiği gibi, 4 Eylül 1919 tarihli Sivas kongresini takiben, bu kongrede alınan karalar doğrultusunda dahili ve harici bedhahlara karşı verilen kurtuluş mücadelesi, her türlü manda ve himayeyi reddederek tam bağımsız Cumhuriyetin kuruluşu ile sonuçlanmıştı.
Cumhuriyet tarihimize görevde olduğu sürece yurt dışına çıkmayan tek Cumhurbaşkanı olarak geçen Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün hayata gözlerini yumduğu 1938 yılına kadar devlet işleyişinde mandanın tam anlamıyla reddedildiğinde bir tereddüt yoktur. Ancak,
Mandayı reddeden irade Mustafa Kemal ATATÜRK’ ten sora da devam etmişmidir... Yoksa her sıkıntıya düşüldüğünde dönemin hükümetlerince bir miktar mandamı alınmıştır... Günümüzde manda pozisyonumuz ne haldedir... Devlet işleyişimizde mandanın kabul edilmediği bir alan kalmışmıdır... İngiliz muhipleri cemiyeti ve Amerikan muhipleri cemiyeti mensupları halen varlarmıdır... Yeni muhiplerimiz olmuşmudur... Avrupa Birliği muhip’i olmayanımız kalmışmıdır... En önemlisi de seksen sekiz yıl sonra…;
Ulusun İstiklali ve İstikbalini, yine ulusun kendi öz değerlerinde gören, her türlü manda ve himayeyi reddeden, bu anlamda ümit ve güven veren ciddi bir siyasi parti, düşünce gurubu, cemaat veya fikir adamı mevcutmudur...
Kısacası memleket yabancı (GAVUR) muhipleri cennetine dönmüşse, 4 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresinde alınan kararın bir anlamı ve geçerliliği kalmışmıdır.
Not: 04.09.1919 günü Sivas’ta manda ve himayeye hayır diyenlerin ruhları ŞAAD olsun,