TÜRKOĞLU KENDİNİ VE DÜŞMANINI TANI!
Türkoğlu, kökün Nuh (AS.)un oğlu Yafes’e dayandırılır… İnsanlığın Nuh tufanı sonrasında yeryüzünde boy göstermesiyle Türk milleti de sahnededir…
TÜRK’ÜN VARLIĞI: gökyüzünde ay ve yıldızlar olduğu müddetçe yeryüzünde de ay-yıldızlı bayrakla Türklük var olacaktır. Türklüğün sonu, insanlığın sonu demektir…
TÜRK’ÜNTARİHİ: Yazılı tarihin başlangıcı kabul edilen Tamga/Damgalarla, “Hattı tersimi” ile başlatılır. Sibirya’dan Tanrı dağlarına, Türkistan’dan Anadolu’daki taşlara, kayalara Türklük mühür’ü vurulmuş, gidilen yerlerin dip kültürü oluşturulmuştur.
Kazım Mirşan, batılılarca ölü bir ırka ait, ölü bir dil yazısı sanılan yazıların “ÖN-TÜRKÇE” olduğunu çözerek tarihin akışını değiştirmiştir. İnsanlığın başlangıcı kabul edilip kaybolduğu sanılan büyük uygarlığın “ÖN-TÜRK UYGARLIĞI” olduğunu damgaları, petroglifleri, yazıtları okuyarak ortaya çıkaran dünyanın tek otoritesi kabul edilmiştir.
Türk’ün Anadolu’daki tarihini İslam arkasına saklanarak 1071’le başlatmak Türklüğün Anadolu’daki köküne balta vurmak, düşmanın eline silah vermek gibidir…
Türk milleti tarihteki yeri itibariyle İslam öncesi ve İslam sonrası yüklendiği görevi gereği “Büyük Devlet”, “Büyük Millet” olmak zorundadır...
Bunun için bilim dünyasının ve Kuran’ın “OKU” ve ”DÜŞÜN” çağrısına kulak verilmelidir. Biatçi nesiller yerine okuyup araştıran, inceleyip sorgulayan, yorumlayıp konuşan, yazan ve değerlendirmeler yaparak üreten nesillere ihtiyacımız vardır.
Dindar nesiller diye aklını efendisinin kapısının dışına bırakarak içeri giren, efendisinin eteğinden tutunca cennete gireceğini zanneden, emperyalistlere uşak nesiller yetiştirilmemelidir…
Dindar nesiller beklenirken, dininin değiştirildiğini fark etmeyen nesiller yetiştirildi… Aynı aymazlık içinde yola devam edildi…
Dindarlık adına “Kelime-i Tevhidin” ikinci kısmı olmadan Müslüman olunacağı söylendi… Ehli kitapla amentüde ittifak yapıldı, dinlerin arasında diyaloglar kuruldu, diyalogculardan kurtuluş beklenirken ülkenin başına bomba yağdırıldı… İbret alındı mı?
İ.H.Okullarımız, İlahiyat Fakültelerimiz, D.İ.Başkanlığımız gökten bomba yağana kadar cellâdına göz kırparak cellâdına cilvelenip âşık oldu, ondan kurtuluş bekledi…
Prof. kimlikli ilahiyatçılarımızın birkısmı dinler arası diyalogu övgü yarışlarına girdiler. Diyalogcu patronlarından ceplerini doldururken geleceğimizin teminatı gençliğin imanının çalınmasına, emperyalizme uşak yetiştirilmesine göz yumup seyirci kaldılar.
Genç kardeşim! Seni senden koparıp geleceğini ipotek altına almaya çalışan düşmanlarını tanı, tanımaya çalış. Düşmanların en tehlikelisi ordular donatarak üstüne gelen boynu haçlı düşmanların değil; koynu haçlı, beyni haçlı, gönlü haçlı düşmanlarındır, bunu iyi bil, hiç unutma!
Delikanlım genç kızım! Seninle olan, senden görünen düşman pirincin içindeki beyaz taş gibi… Baltaya sap olup ormanı kesen ağaç gibi olanlardır… Unutma! “Münafık kâfirden daha tehlikeli” kabul edilmiştir.
Genç kardeşim! Asrımızın en tehlikeli silahı “algı operasyonlarıdır.” Şunu aklında tut! “ON DEFA SÖYLENEN YALAN BİR DEFA SÖYLENEN DOĞRUDAN DOĞRU KABUL EDİLİR” şimdi beyinlerde yapılan operasyonun hedefi de budur.
Hitler, “ustalıklı bir şekilde devamlı yapılan bir propaganda ile bütün bir millete cehennemi cennet, en sefil hayatı bir zevk deryası gibi göstermek mümkündür” diyor.
Cehennemi cennet gösterenleri tanımaya çalış, dinle kandıranları tanımaya çalış… Karşılıklı fikir kitaplarını oku, dini sohbet diye davet edildiğin yerlerde Kuran’dan, Peygamber efendimizin sözlerinden çok başka efendilerin ismi ve sözleri geçiyorsa oradan hemen uzaklaş ve kaç… Unutma! Sen bizim geleceğimizin teminatı en kıymetli hazinemiz ve varlığımızsın. Sağlık içinde sorgulayarak kalın.
24-12-2018-ORDU