Barzanlar, birçok kaynakta oluğu gibi Osmanlı arşiv belgelerinde de Yahudi olduklarından bahsedilen ve kendilerinden hahamlar çıkmış bir aşiret…
Barzanlar, tarih boyu Türk’e düşman olmuş, yeri gelmiş el etek öpmüş, postal yalayıcı duruma düşmüş, yeri gelmiş Türk’e kafa tutmuş… En son mu? Aşiretin reisi, şehidin katilinin hamisi onur konuğumuz olmuş, kendisi ile gurur duyulmuştur…
Barzanlar, zaman olmuş İngiliz altunlarının esiri olmuş, zaman olmuş Fransız ve Ruslar tarafından kullanılmışlar. Son zamanlarda AB ve ABD’li dostlarımızın çanağından yal içmeye başlayıp Kürdistan’ın Irak ayağını kurmuş ve diğer ülkelerdeki Kürtleri dillendirerek “ Büyük Kürdistan” için boyunu aşan laflar etmişlerdir.
Mesut Barzani “Büyük Kürdistan” hayalini Hasan Cemal’e: “En büyük sorun, Kürtlerin İran, Irak, Suriye ve Türkiye arasında paylaşılmış olmasıdır. Hepsi bir devlete bağlı olsalardı, Kürt devleti daha kolay olabilirdi. Bütün Kürtlerin haklarına kavuşmasından yanayız… Büyük dava uğrunda kan da dökülebilir, büyük bedeller de ödenebilir. Ama çözüm sonunda muhakkak gelir… Benim için önemli olan Kürt davasıdır…” diye beyanat verir.
Emperyalist güçlerin Irak ayağındaki maşası Barzani hareketi, ilk defa ortalıklarda görülmeye başladıklarında “ Başbakan Özal” olayı üç beş çapulcu diyerek geçiştirmiş, kendisinin bir tarafının da Kürt olduğunu söyleyerek olayları umursamaz görünmüştür.
Kürt’le Kürtçülüğü aynı kefeye koyan Özal, yılanın başını küçükken ezme imkânları varken okyanus ötesi ağababalarının izni olmadığından bunu yapamamıştır.
Komşu ülke Irak’ın bölünmez bütünlüğü T.C. Devleti’nin kırmızı çizgileri olarak kabul edilirken, kırmızı çizgiler gitmiş Kürdistan diye yeni bir komşumuz olmuştur.
BOP’un gereği kurulan yeni komşumuzun zirvesindeki adamları da kırmızı halılar serilerek karşılanmakta, onur konuğu yapılmaktalar. Devletlü büyüklerimiz, kimi davet edeceklerini başkalarına soracak değiller yaaa!
1992’de güya T.C. Devleti ile PKK’ya karşı anlaşıp para, silah, yiyecek ve giyecek verdiğimiz Barzani daha sonra PKK ile anlaşacak ve “PKK terör örgütü değildir, Türkiye’nin siyasi sorunudur, PKK’ya silah çekip savaşamayız.” Diyecektir. Talabani’de “ Kürdün kedisini bile Türk’e vermem” diyerek restini çekecektir.
Türkiye için Barzani demek, PKK’nın Irak ayağı demektir. Ülkemizin Doğu ve Güneydoğusundaki polis ve askerin katillerinin inlerinden biri demektir. Gözyaşımız demektir, ihanet demektir, kanlarımıza ekmek doğrayıp yiyen adam demektir. Barzani demek, bayraklara sarılı gelen tabutların sorumlularından biri demektir.
Barzani’yle gurur duymak mı? Akşamdan kalmış ayyaş misali ya ne dediğini bilememek, ya da boynuna ip geçirirken gördüğü celladına aşık olan idamlık misali mecnun olmak demektir.
Barzani, Talabani demek, dost postundaki akrep AB ve ABD’nin yiyecek verip karnını doyurduğu, ilaç verip tedavi ettiği, silah verip güvenlik güçlerimize kafa tutturduğu, şehitlerimizin katillerini koruyup kollayan adam demektir.
AB, ABD ve İsrail sayesinde Kürdistan kurulmuş, Türkiye ayağında da yollar temizlenmiş, Eşref Paşa’nın uçağı düşürülmüş, Türk askerinin başına çuval geçirilmiş, Ergenekon teranelerinde pezevenginden, hahamına, sahtekârından otuz üç askerimizin katiline varana kadar şahitler dizilip mahkemeler kurulmuştur…
Kış operasyonu denilip yola çıkılmış, dön emri okyanus ötelerinden gelince selam çakılıp dönülmüş, “Kuzey Irak’a” operasyon gündeme gelince, ordumuzun başı da ABD izin verirse operasyon yapılır diyerek Türk Milletini üzmüştür.
Siyasi otoriteler meclisten sınır ötesi için yetki almışlar, ancak İsrail’in yaptığı gibi PKK kamplarını yerle bir edin emrini Türk ordusuna verememişlerdir. Verememişlerdir, çünkü ABD himayesindeki kamplara operasyon “AĞAYI” darıltıp kızdırır.
Ne mi yapılmıştır? Dağlar bombalanıp milletin gazı alınmış, bakın terör silahlı mücadele ile bitmiyor denilmiştir. Denilmesine denilmiştir de milletin Türk ordusuna güveni sarsılmış, ordu ve güvenlik güçleri yıpratılıp bu iş silahla olmuyor öyle ise “MÜZAKERE” tek çözüm denilerek, insanlık katili muhatap alınmış. Görüşüldüğünü ispatlamayanlar şerefli şerefsiz kavgaları ve OSLO görüşmeleri denilerek yolculuğa devam edilmektedir.
Devamı var