BOP çerçevesinde gerçekleştirilmeye çalışılan 21.yüzyılın bölgesel plan ve haritalarının ortaya konulduğu bir dönemden geçiyoruz. BOP başkanlığı görevlileri vazifelerini yapmaktalar. 22 devletin sınırlarını değiştirip yeni devletçikler oluşturan emperyalist güçler Afganistan, Irak, Mısır, Libya, Suriye derken gelip kapıya dayandılar.
Türk milletinin ve devletinin bölünmez bütünlüğünü yakından ilgilendiren kritik kader günlerinin içindeyiz.
Türk milleti ve devletinin böyle hassas dönemlerinde güçlü ve yol gösterici bir muhalefetten yoksun oluşu da üzücüdür. Türk milletinin güvenini yitirme noktasına gelmiş, etkisini yitirip siliklenmiş, inandırıcılığı kalmamış, gençliğini pasifize etmiş bir MHP üst yönetimi ülkücü ve milliyetçi hareketi temsil etmekten uzaktır…
MHP’deki küçük olsun benim olsun şeklindeki şahıslara endeksli siyaset anlayışı muhakkak yıkılmalıdır. Otuz yılın üstünde rahmetli Alparslan Türkeş’in rahle-i tedrisinde öğrenim görüp eğitim ve öğretimini tamamlayan kadroların yüzde onlar ile uyutulup oyalanması bu davaya ihanettir.
Az olsun benim olsun mantığı içindeki kısır anlayışlar MHP’yi küçültür. MHP’nin herkesi kucaklamaya, herkese kapıları açıp vatandaşlarına ulaşmaya ihtiyaç vardır. Depremde insanları kırılmış, kışın soğuğunda insanları donmuş, barınak diye verilen çadırlarda insanları yanmış vatandaşına gezmiş olsuna bile gidemeyen beyler MHP’yi değil ancak kendi kimlik ve kişiliklerini temsil ederek verilen görevi yaparlar…
Kurultayın yaklaştığı bugünlerde Genel Başkanlığa aday olmak isteyenlerin üzerinde bazı kuşkular taşımaması, geçmişlerinin temiz olması, güvenirlilikleri ile tanınmaları toplumu kucaklayıp topluma sıcak gelen insanlar olmaları gerekir.
Mazisi şaibeli olanlar, İslam yüksek ahlak ve faziletinden uzak olanlar, inanç değerlerini kendi hayatına uygulayıp örnek ve önder olmaktan uzak olanlar, kendi kirli hayatları ile bu harekete ayak bağı olmamalıdırlar.
Osmanlı döneminin İslam hukuk kitabı kabul edilen A.C.Paşanın ”MECELLE” adlı eserinde “Bir meselenin şuyu-u vukuundan eşedir.”denilmiştir.Hiç kimse kendi hayatının kirli sahifelerinin faturasını bu hareketin mensuplarına aklatma peşine düşmemeli…Adliye sarayının koridorlarında aklanılmak bazen yetmiyor!Kamu vicdanının saraylarında da aklanmak gerekir!...
Genel başkanlık ve üst yönetime talip olanların bu hareketin temel değerlerini sahiplenmesi, sözüne güvenilir olması, ahde vefası bulunması gerekir… Tam bu noktada “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz…”deyip işini gördüklerimizin için de deriz ki: Hz Peygamber(SAV)”Bir müslüman bir delikten iki defa sokulmaz” buyururlar.
M.K.Atatürk’ün 1929’larda…..aynı soydan,aynı kültürden,aynı dinden…”İnsanların esarete düşürüldüğü ,birgün onların hürriyetlerine kavuşacaklarına işaret etmiş ve o güne hazır olunmalıdır demiştir…Başbuğ da içte ve dışta Türk milletini buna hazırlamaya çalışmıştır.
Doğu bloğu çökünce Türk dünyasına uzanılmış, bunun için de Prof. Haluk Çay ve ekibi görevlendirilmiştir. Devlet ricali ve akademisyenler seviyesinde çok başarılı görüşmelerin olduğu Başbuğa dosyalar halinde sunulmuştur.
Gün; derelerin çaylara, çayların ırmaklara, ırmakların da deryalara akarak bir olma günü olmuştur. Adeta Ergenekon’dan çıkılıp örste demir dövülmüştür.
Bu oluşumu fırsat bilen Başbuğ Türk Dünyası Kurultayı için harekete geçip bunu en üst seviyede ele alarak yılların rüyasını gerçekleştirmiştir. Devletin zirvesindeki Başbakan ve Cumhurbaşkanına örste demir dövdürmüş ve hayatının en mutlu günlerinden birini yaşamış ve kurultayda güzel bir konuşma yapmıştır…İşte dinamitlenip kapatılan birinci yol kısaca budur..
İkincisi ülkücülerin buluşma, tanışma, kaynaşma, dostluklara köprü kurduğu, gelenekselleştirdiği, yüz binlerin toplandığı, Türk dünyasının temsilcilerinin katıldığı Erciyes Tekir Yaylası toplantılarından rahatsız olanların istekleri doğrultusunda ‘’Tekir Yaylası” toplantıları iptal edilmiş. Rahmetli Alparslan Türkeş’in kemikleri sızlatılmıştır.
. Biz de diyoruz ki: VEFASI OLMAYANIN SEFASI OLSADA BEKASI OLMAZ”