Ülkücünün milliyetçilik anlayışı, fıtri olan duyguların İslam potasında yoğrulup, İslam inanç ve itikat ölçüleri çerçevesinde değerlendirilerek hayata uygulanışıdır…
Bir insan yaratılış itibariyle anne babasını; amca, dayı, teyzesini sever. Aynı şekilde evlatlarını ve yeğenlerini de sever… Ancak hiç kimse annesinden çok teyzesini, babasından çok amcasını, çocuklarından çok yeğenlerini sevemez…
Milli duyguları dumura uğramış; Türklük şuurunu İslam gururunu idrak edememiş, batının propagandalarının esiri olmuş, iğdiş edilmiş beyinler aynı şekilde kendi milletini de daha çok sevmenin fıtri bir duygu olduğunu anlamaktan uzak acınası zavallılardır…
Ülkücünün devlet, millet ve vatan anlayışı; Mekke’den Medine’ye hicret eden, Medine’de devletini kuran devlet ve vatanın bekası için kılıcını kuşanan, açlıktan karnına taş bağlarken hendek kazan, taşları parçalayan mübarek dişleri savaşta kırılan, Hz. Peygamberin, sahabeyi kiramın cihat anlayışıdır. Vatan sevgisini dilinde dolandırıp istismar eden değil, nefsinde tatbik ederek uygulayan, sahte mücahitlere hayat hikâyeleri ile gözyaşları döktüren darağaçlarından cennete kanatlananların yoludur…
MHP ve ülkücülük rahmetli Alparslan Türkeş’in rahle-i tedrisinde okunan, tezgâhında ilmik ilmik dokunan anlayışın ürünüdür.
Ülkücü İslamı en mükemmel hayat nizamı olarak gören, binasını onun tuğlalarıyla ören bir anlayışın temsilcisidir. İslam’a uymayan, domuzu kasaplık hayvanlar listesine alan, zinayı suç olmaktan çıkaran, Müslümanların başına bomba yağdıran küffar ordularının askerlerine kahramanlar deyip sağlıklı bir şekilde ülkelerine dönmeleri için dua eden anlayışların karşısında olan, istismarcı anlayışları reddedip şiddetle kınayanların ‘kafire kafir’ diyebilenlerin karargahıdır…
Ülkücülerin Allah(c.c) ve peygamberi dilinden düşürmeyenlerden, İslamcı geçinen diğer anlayışlardan farkı “Niçin kendi yapamadıklarınızı başkalarına söylersiniz…” ilahi fermanına omuz veren değil, kulak verenlerin hareketi oluşudur…
1980 öncesinin fırtınalı günlerinde açıktan dine, Allah’a peygambere saldırılıp küfredilirken ses çıkarmayan, çıkaramayan Türkiye ‘darül harptir’ Cuma namazı kılınmaz diyen, devlet malını ganimet olarak gören anlayışlardan farkı inancın gereğini yapmasındandır…
Ülkücü hareket 1980’lerde basında karikatürize edilen şekliyle kendine saldırıldığında ‘vur vur bre kafir! Vur da şehit olayım’ diyen zavallı pısırıkların hareketi değildir…
Ülkücünün anlayışı ‘mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad ediniz…’ anlayışı içinde dişe diş, göze göz mücadeleyi göze alanların hareketidir…
MHP ve ülkücülerin tavrı, Hıristiyanlıktaki gibi ‘sağ yanağına vurana sol yanağını dön’ diyen sapkın düşünceleri reddeden bir düşünce ve anlayıştır.
MHP ve ülkücü anlayış ‘Hepiniz çobansınız, güttüklerinizden sorumlunuz…’ anlayışı içinde önce kendini sonra ailesini sevme noktasından hareketle onların maddi ve manevi sorumluluklarını kabullenir ve o noktadan hareket eder… Aynı şekilde devletlerarası değerlendirmelerde de önceliği kendi milleti, kendi devletidir… Onun için ‘it ürür, kervan yürür’ biz de önce Türk ve Türkiye deriz…
Netice olarak deriz ki; sağlıklı bir ruh dünyasına sahip olan, beynine ipotek koydurup kiraya vermeyen, milli ruhta çöküntüye, tahribata uğramamış hiçbir nesebi sahih kimse yoktur ki önce benim evim, ailem sonra devletim ve milletim demesin…
Rahmetli Seyit Ahmet Arvasi(Ülkücü egosunu yenen idealisttir) yazısında “Tarih diyor ki Türk milleti yücelmişse, İslam da yücelmiş; Türk milleti çökmüş ise, İslam dünyası da perişan olmuştur. Bu yüzden, bütün küfür Türk’e ve Türklüğe düşmandır.” Bir başka yazısında da “Türk olmasaydım bile Türk milletine hizmet ederdim.” Diye yazar.
Vatan toprağının mayasını kanıyla çalan, kanıyla sulayıp ruhuyla besleyenlere selam olsun.
DEVAM EDECEK