Son günlerde bir söz herkesin diline pelesenk olmuş durum da. Hazreti Ömer’in adaleti.
Başta siyasiler olmak üzere bazı yönetenler iktidardan ve mevcut yönetimlerden yemlenmeye ve nemalanmaya alışmışların şaklarının da gazıyla Her ağızlarını açışta nedeni açıklanamayan savunma psikolojisi ile Hazreti Ömer’in adaleti sözünü ağızlarından düşürmüyorlar.
Nedir Hz. Ömer adaleti ?
Hz. Ömer’in adaletinin ne olduğunu onunla ilgili şu iki hadise bize anlatmaktadır.
Hz. Ömer halife olduğu dönemde bir aksam çalışıyordu.O esnada bir misafiri geldi ve oturup sohbet etmeye başladı .Hz. Ömer hemen ayağa kalktı ve yanmakta olan mumu söndürüp başka bir mumu yaktı.Misafiri şaşkın gözlerle Hz. Ömer'e bakıyordu. Hiçbir şey anlamamıştı. Dayanamayıp sordu:
"O da mum, diğeri de mum. ikiside aynı şekilde aydınlık veriyor.Niye birini söndürüp de ötekini yaktın?"
Hz.Ömer'in cevabi şu oldu:
"Söndürdüğüm mum, milletin parası ile alınmıştı. Özel işlerimi yaparken, arkadaşlarımla sohbet ederken onu kullanmaya hakkım yok. Bunun için o mumu söndürdüm ve kendi paramla aldığım mumu yaktım
Hz. Ömer ve Sa’d İbni Ebi Vakkas, İran’a at satmaya gitmişlerdi. İran'a vardıkları zaman şehrin girişinde cirit oynayan bir kısım genç yanlarına gelip "Bedeviler" gibi sözlerle hakaret ettikten sonra, satmak için getirdikleri ve üzerine bindikleri Arap atlarını ellerinden zorla aldılar.
Hz. Ömer ve Sa'd ibni Ebi Vakkas ticaret maksadıyla geldikleri şehirde hem parasız hem de yiyeceksiz kaldılar. Aç susuz akşam olmasını beklediler. Akşam olunca da bir hana vardılar. Kapıdan girer girmez hancı, misafirlerin yabancı olduğunu ve üzüntülü olduklarını anladı. Neden üzüntülü olduklarını sordu. Hz. Ömer daha üzüntülü görünüyordu.O hiç konuşmadı.İbni Ebi Vakkas ise başından geçenleri hancıya dert yanarak anlattı.Hancı misafirlerini dinledikten sonra:
- Siz kederlenmeyin, bizim hükümdarımız Nuşirevan son derece âdildir.Ya atlarınızı buldurur, yahut bedelini tazmin eder.Sizin anlattığınıza göre elinizden atları alan hükümdarın kendi oğludur.Ama o mutlaka bu meseleyi halleder, diyerek teselli verdikten sonra:
-Her sabah hükümdarımız pazar yerinde halkın önünden geçer ve halk ona dert ve dileklerini bildirirler.O da ne icap ediyorsa hemen yapar.Siz sabahleyin hemen pazar yerine gidin vaziyeti anlatın dedi.
Sabah, Hz Ömer ve arkadaşı pazaryerine çıkıp hükümdarı beklemeye başladılar. Biraz sonra hükümdar yanında tercümanları olduğu halde geldi. Herkes nesi varsa açık açık söylüyor o da gerekeni hemen orada yapıyor veya yapılmasını emrediyordu. Sıra Hz. Ömer ve İbni Vakkas'a geldi.
Onlarda başlarından geçenleri anlattılar, atlarının bulunup geri verilmesini dilediler.
Hükümdar bunları dinleyince yüzü çok asıldı ve üzüntülü olduğu her halinden belli idi.Bir kese altın verdi ve atlarının da bulunacağını söyledi.
Hükümdar tercüman vasıtası ile konuşuyordu, tercüman ise atı alanların hükümdarın oğlu olduğunu söylememişti.
Hz. Ömer ve Ebû Vakkas Hazretleri yine akşam kaldıkları hana geldiler.Bu sefer yanlarında paraları da vardı, karınları da toktu.Hancının parasını verdiler, o gece de orada kalıp sabahleyin yola çıkmayı düşünüyorlardı. Hancı ne olduğunu sordu. Onlar hükümdarla görüştüklerini ve atları bulacağını söylediler, dedi.
Hancı birden öfkelendi ve:
-Demek kendi oğlu olduğu zaman iş değişiyor, dedi. Sabah oldu bu sefer hükümdarın karşısına hancı çıkıp:
-Hükümdarım, suçu işleyen başkası olur ceza verirler de, sizin oğlunuz olursa cezasız kalır öyle mi? dedi.
Nuşirevan bunu duyunca rengi değişti ve çok sinirli olduğu besbelli idi:
-At sahipleri yarın şehir terk etsinler... Fakat biri şehrin kuzey, biri güney kapısından çıksın dedi.
Sabah oldu ve atların değerinden fazla para verdi.Hz. Ömer ve Ebû Vakkas Hazretleri şehri terk ediyorlardı.Bir de ne görsünler; Şehrin bir kapısına atı alan genç, diğer kapısına ise hükümdara yanlış bilgi veren tercüman asılmışlar ve ölmüşler bile...
Fakat ne yazıktır ki, adaletiyle meşhur bu hükümdara iman nasip olmamış ve Efendimiz (((S.A.V)).) imansız gittiklerine teessüf ettiği isimler arasında bunu da saymıştır.
Aradan zaman geçti, Hazreti Ömer İslam Halifesi , Sa'd ibni Ebi Vakkas ise Mısır valisi oldu. Mısır’ı İslamlaştırma ameliyesinde bir de cami yapılacaktı. Bu camiye en müsait yer ise bir Yahudinin yeri idi. Mısır valisi Yahudinin yerine cami yapımına başladı. Yahudi çaresiz bir şekilde düşünürken Müslümanlardan bir zat:
-Nedir senin bu halin? diye sordu.
-Bir evim vardı, başka bir şeyim yoktu. Vali şimdi oraya cami yapıyor. Ben ne yapabilirim? Şimdi açıkta kaldım, dedi.
-Sen git Medine'ye... Orada Halife Ömer vardır. Derdini ona anlat. Senin derdine mutlaka çare bulur, dedi.
Yahudi daha İslamiyetlin nasıl bir din olduğunu bilmiyordu. Medine’ye vardı. Halife'yi sordu, bahçede olduğunu söylediler. Gitti Bahçeyi buldu.Baktı ki, orada bir adam çalışıyor.Yanına yaklaşıp:
-Ben Halife Ömer'le görüşmek istiyorum, dedi.Ona göre hükümdarın tarlada ne işi vardı. Karşısındaki:
-Derdini anlat! Ömer benim, dedi. Yahudi derdini anlatıp, bir çare bulunmasını söyleyince Hazreti Ömer, öfkeli bir şekilde, bir kemiğin üzerine bir şeyler yazıp adamın eline verdi:
-Götür bunu valiye ver, dedi.
Yahudi bu yazışmadan pek bir şey anlamamıştı. Bundan bir şey çıkmaz, diyordu kendi kendine...
Mısır'a gelip kemiği Sa'd ibni Ebi Vakkas'a verince, vali çok korkmuştu.Hemen evi eskisinden daha güzel bir şekilde tamir etti ve Yahudi’ye verdi.Hemde memnun etmek için bir miktar yardımda bulundu.Hazreti Ömer'in gönderdiği kemiğin üzerinde sadece şu kelimeler yazılı idi:
-BEN NUŞİREVAN'DAN DAHA ADİLİM!...
Hz.Ömer ; mümkün olsaydı da birkaç dakikalığına dünyaya yeniden gelse ve kendisinin uyguladığı adaleti diline dolayanların icraatlarını görse idi; acaba sizce ne söylerdi?