KOSOVA’DAN OSETYA’YA DÜNYA YENİDEN YAPILANIRKEN ERİVAN’A KONUK OLMAK YA DA MAÇA GİTMEK
Ortadoğu, Balkanlar ve son olarak da Kafkasya’da yaşanan gelişmeleri izlerken insan, ister istemez dünyadaki güç dengelerini hatırlıyor. Bu karmaşayı (kurguyu) medyanın haber yapış biçimini veya kadrolu, tahsisli, ödüllü yorumcuları aracılığı ile toplumun bilgilendiriliş yöntem ve istikametini görünce de, zorunlu olarak Turp’un büyüğü heybedeymiş diyor.
Osmanlı’nın tasfiyesi operasyonu olduğu artık herkesçe malum olan birinci cihan harbinin çıkışını, bir Sırp prensinin ölümüne bağlayan, Osmanlı idaresinin bu harbe girmemek gibi bir seçeneği mi vardı ki diye düşünmeden, Enver Talat Cemal Paşaları birer müsebbip olarak gösteren, bağnaz ideolojik kalıplara sıkıştırılmış resmi tarih anlatımı ile yetişenlerin, sorgulanma olasılığı bile bulunmayan temel kabullerden sıyrılmadan, günümüz dünyasını, yeni kuvvet oluşumlarını, bu kuvvetlerin çatışma noktalarını, isabetle okuyup anlayacaklarını tabiî ki beklemiyoruz, ancak;
Eskiden beri, küresel operasyonlarda vazgeçilmez bir silah olarak kullanılan medyanın ve bağnaz ideolojik kalıplara sıkıştırılmış resmi veya maksatlı sivil anlatımların dikte ettiği ezberlerin dışına çıkacak olursak, en azından şu soruları sorabiliriz.
Sırp prens öldürülmeseydi Birinci Cihan Harbi çıkmayacak mıydı? yönetimde Enver- Cemal – Talat Paşalar yerine, Mustafa Kemal – İsmet – Kazım Karabekir Paşalar ya da Abdül Hamit olsaydı, harbin dışında mı kalabilecektik veya Almanlara karşı İngilizlerle ittifak yapma imkanımız mı olacaktı?
Tarihi; siyasi ve toplumsal kırılma ve dönüşümlere de sebebiyet veren hakikatleri ile okuyamazsak, bugün ile alakalı gelişmeleri de sponten hareketler veya bir tür uluslar arası televole hadiseler olarak düşünür, isabetli yaklaşımlarda bulunamayız.
Geçmişi, salt bir tarih mecmuası (macerası) gibi okumak yerine, ideolojik taraf ya da karşıtlık duygusundan sıyrılarak, aykırı gibi görünen yönlerini de irdeleyerek algılar ve aynı duygularla bu güne bakarsak,
Ortadoğu, Balkanlar ve son olarak da Kafkasya’daki dönüşümlerin, yerel dinamiklerin tetiklediği, etnik, coğrafi veya ekonomik gerçeklere dayalı mahalli sorunlar olmadığı,
Küreselleşme adı altında dünyanın yeni kuvvet dengelerine göre tekrardan paylaşımı sürecinde, eski kuvvet sahiplerinin (ABD ve RUSYA), son bölüşümde pay alma riski bulunan yeni kuvvet birikimlerine karşı (TÜRKİYE, AB, ÇİN, İRAN, HİNDİSTAN, SANGAY beşlisi) müşterek mutabakat içinde yaptıkları, uzun yıllara yayılmış, planlı hamleler olduğu görülür.
Küresel planlayıcıların kontrolündeki medya muhtevasınca verilmeye çalışılan birtakım ezberleri kırabilirsek, gerçeklere farklı yönlerden de bakabiliriz.
1- 1980’li yılların sonunda iki kutuplu dünya çökmüştür. SSCB tasfiye olmuş, yerine gelen RUSYA da bu boşluğu dolduramadığı için dünya ABD yönünde tek kutuplu hale gelmiştir. ABD son olarak RUSYA’ nın bütün ihtilafına karşın Balkanlara yerleşmiş ve bu amaçla KOSOVA’ yı bağımsız bir ülke haline getirerek RUSYA ile karşı karşıya gelmiştir.
2- RUSYA GÜRCİSTAN’ a girerek Kafkaslara yerleşmiş, ABD ve Batının her türlü ihtilafına rağmen, ABHAZYA ve OSETYA devletlerini kurarak tanımış, böylece GÜRCİSTAN’ ı fiilen ve hukuken üçe bölerek ABD ve Batı ile karşı karşıya gelmiştir.
3- ABD RUSYA’ ya tavır aldığı için Montrö’yü de zorlayarak savaş gemilerini Karadeniz’e çıkarmıştır.
PEKİ DURUM GERÇEKTEN DE BÖYLEMİDİR.
ABD nin KOSOVA üzerinden Balkanlara yerleşmesi, RUSYA için mi yoksa AB için mi bir tehdittir.
ABD, Bebek bezi, Kadın pedi gibi sudan sebeplerle Montrö’yü de zorlayarak savaş gemilerini Karadeniz’e çıkararak, RUSYA’ yı mı sıkıştırmıştır. Yoksa TÜRKİYE’ ye ye mesaj mı yollamıştır.
Aynı şekilde RUSYA’ nın son Kafkas operasyonu ABD için mi yoksa, AB için mi bir tehdittir.
(Enerji kaynakları açısından bakıldığında; ABD ‘nin kontrolündeki Ortadoğu ve baskı altındaki İran Kaynaklarının alternatifi olarak RUSYA ‘ya bağımlı kalmak istemeyen AB için, yegâne alternatif çıkış yolunun, Orta Asya kaynakları olduğu düşünüldüğünde, Güney Kafkasyanın yani Gürcistan ve Ermenistan coğrafyasının kontrol altına alındığı kısacası yol kontrolünün RUSYA ‘ya geçtiği görülür.)
Kısacası sonuçlara göre değerlendirme yapacak olursak; ABD ve RUSYA dünyanın tekrardan paylaşım sürecinde, müşterek mutabakat içinde bölgeyi yeniden yapılandırıyorlar.
ABD ve RUSYA arasıdaki bu mutabakat ve operasyonlar kısa vadede AB’ nin önünü kesiyor, onu kontrol altına alıyor gibi görünse de, orta ve uzun vade de, TÜRKİYE’ nin geleceğini tıkayan girişimlerdir.
Not:
A- GÜRCİSTAN tam da karışmışken, (Petrol ve Doğalgaz boru hatları, muhtemel Demiryolu RUS’ ların kontrolüne geçmişken, Orta Asya Petrollerini taşıyacak istasyona RUS GARNİZONU kurulmuşken, Cumhur Başkanımız Erivan’a gidiyor. Tabi çıkış yolu arıyor. Acaba GÜRCİSTAN olmadı, ERMENİSTAN üzerinden olabilir mi, tabi bu arada AZARBAYCAN ve diğer hassas konular, ) Cumhur Başkanımız gerçekten de maça mı gidiyor?
B- Tesadüf ya, RUSYA’nın OSETYA’ya girdiği gün Pekin olimpiyatları başlamıştı. Medya Olimpiyat boyunca ÇİN yerine GÜRCİSTAN’ ı manşet yaparak, yıllarca dünyaya kapalı kalmış olan ÇİN’in kendisini tanıtması için yakaladığı fırsatı mükemmel biçimde örselemiş oldu. (Bu zamanlamanın tesadüfi olduğuna inanamak için TÜRKİYELİ bir aydın olmak yeterlidir.)