-
alacam55.com - duyuru    BAŞKANLIK SİSTEMİNDEN BEKLENEN NE ?  10.01.2017 11:58:43

   Türkçüler Günü  3.05.2013 18:33:58

   ALAÇAM-YAKAKENT TARİHİNDEN KESİTLER  10.04.2012 13:46:46

 • Ana Sayfa
 • Yakakent
 • Kozköy Tarihi
 • Kozköy Hakkında
 • Örf ve Adetlerimiz
 • Kız İsteme
 • Unutulan Dil
 • Kim Nerede ?...
 • Kaybettiklerimiz
 • Foto Galeri
 • İletişim
 • Editör Giriş
 • Site Yönetimi Giriş
 • Güvenli Çıkış
.:: TÜRK VE YUNAN NÜFUS MÜBADEDELE - SİNİN BİR BAŞKA AÇIDAN ALGILANMASI ::.

GİRİŞ

1912-1922 yılları arasındaki savaşlar nedeniyle Balkanlar’da, Ege Adalarında ve Anadolu’da büyük acılar yaşandı. Balkan Savaşı sonrasında yüz binlerce Müslüman savaşta yenik düşen Osmanlı ordusunun peşi sıra korku ve panik içinde doğdukları toprakları terk ederek Anadolu ‘ya sığındı. Benzer trajedi, 1922 yılında Kurtuluş Savaşında yenik düşen Yunan ordusuyla beraber Anadolu’yu terk eden Ortodoks Rumların başına geldi. Bir ay gibi kısa bir süre içinde yüz binlerce Ortodoks Rum Yunanistan’a sığındı. Bu durum Yunanistan’da büyük sıkıntılara ve keşmekeşe yol açtı. Yunanistan’ın nüfusu bir anda dörtte bir oranında arttı.

Lozan Barış Konferansı toplandığında öncelikle sığınmacılar ve esirler konusu ele alındı. İngiltere temsilcisi Lord Curzon’un teklifi ve Milletler Cemiyeti görevlisi Nansen ’in raporu doğrultusunda, Yunanistan’da yerleşik Müslümanlarla Türkiye’de yerleşik Ortodoks Rumların zorunlu göçünü öngören Mübadele Sözleşmesi imzalandı.

Mübadelesi Anlaşması, Anadolu'daki 2.200.000 Rum'un (buna özellikle Mersin ve Karaman yöresinde yaşayan ve bir kelime bile Rumca bilmeyen Türk Hıristiyanlar da dâhildir), Yunanistan'a, Yunanistan'daki 500.000 Türk'ün (buna özellikle Girit'teki bir kısım Yunanca bazlı ve Türkçe kelimelerin yoğun olduğu bir diyalekt konuşan Müslüman ahali de dâhil) Türkiye'ye gelmesi ile sonuçlanmıştır.

Tarihteki ilk zorunlu göçü içeren bu sözleşme ile iki milyon civarında insan yurtlarından kopartılarak, yeni yerleşim bölgelerinde yaşamaya mecbur edildi. Tarihimizdeki bu kitlesel ve zorunlu göçe kısaca mübadele, bu insanlara da mübadil deniliyor.

Göç ve mübadelenin yoğun olarak yaşandığı 1912-1927 tarihleri arasında İstanbul ve İzmir’in nüfusunun yüzde 40 civarında azaldığı görülmüştür.


Venizelos 1940’da bir göçmen heyetine şöyle diyordu: “Lozan’daki antlaşma aslında Yunan ve Müslüman toplulukların ve malların değişimi anlaşması değildi. Bu daha çok Yunanistan’daki Türklerin gönderilmesi anlaşmasaydı. Çünkü Yunanlılar Türkiye’den çıkarılmıştı. Gerçek budur. Hükümetin göçmenler için yapması gereken Yunanistan’da var olan eldeki mülkleri göçmenler arasında pay etmektir.”


MÜBADELE EDİLECEKLER İÇİN BELİRLENEN TEMEL ÖLÇÜT VE SONUÇLARI


Mübadelenin Uluslar arası meşruiyete ilişkin hukuki dayanağı, Lozan antlaşması ve ona dayalı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Yunan Hükümeti, arasında hazırlanan 30 Ocak 1923 protokoldür.


Protokol’ün 1. maddesinde; “Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine (exchange obligatoire) girişilecektir.” Hükmü yer almaktadır. Bu husus irdelendiğinde, mübadillerin ırki kökenlerine değil, dini inançlarına göre mübadeleye tabi tutuldukları görülür.  

Rum Ortodoks dininden ve Müslüman dininden tabirleri antlaşmada ölçüt olarak kullanılmakla birlikte, belki de bilerek yanlış anlamlandırılıp kullanılmış kavramlardır. Ortodoks inancı bir din değil Hıristiyan dini içerisinde bir mezheptir.  Müslüman ise mezhep olmadığı gibi din de değildir. Müslüman İslam dinini benimseyen kişidir.

Olaya bu yönü ile bakıldığında; Din ölçüt olarak kabul edilerek, taraflar arasında mübadelenin konusu olacaklar yönünden bir eşitlik sağlanmış gibi görünse de, gerçek bunun tam tersi olmuştur. Yunanistan’a gelecekler açısından oldukça dikkatli davranılarak sadece bir mezhebe tabi olanlar esas alınırken, Yunanistan’dan gidecekler yönünden ise İslam dinine mensup olanların tamamı dâhil edilerek Ulus Devlet sürecinde Yunanistan’ın rahatlaması temin edilmiştir. Türkiye açısından ise durum tam tersi olmuştur.

ULUS DEVLET iddiası taşıyan Türkiye açısından ise, kavmî veya ırkî unsurlar vurgulanmaksızın sadece Müslüman dininden tabiri kullanılarak (Avdetilerden Sabutaylara kadar) yelpazenin bu yönüyle de geniş tutulması, aslen Türk kökeninden olmayanların da Türk tabiiyetine alınması sonucunu doğurmuştur.

Yunanistan açısından Rum Ortodoks dininden tabirinin kullanılmasının sonuçları:

1- Mübadele antlaşmasında kabul edilen Rum Ortodoks dininden olanlar (Ortodoks mezhebine tabi olanlarla sınırlandırılmıştır.) ölçütü, Ulus Devlet olarak yapılanma amacı güden ve neredeyse yüzyıllık geçmişle bu süreci kendi anlamında tamamlama aşamasını yaşayan Yunanistan açısından, uluslaşma sürecine din ve mezhep birliğinin sağlanması yönünde olumlu katkı sağlamıştır.

2-  Aslen Türk olup Türkçe konuşan ve tek kelime bile Rumca bilmeyen Hıristiyanların da dâhil edilmesi (Mersin ve Karaman yöresindekiler gibi) ile, ulus kavramında, kavmi veya ırki unsurlar yerine din unsuru öne çıkarılıp, ulus kavramına amacına uygun anlam yükleyerek, ulus devlet olmanın vazgeçilmez ön koşulu olan toplumsal kaynaşmayı temin etmişlerdir.

Türk tarafı açısından Müslüman dininden tabirinin kullanılmasının sonuçları:

1- Aslen Türk kökeninden olmayanların da Türk tabiiyetine alınması, daha baştan devlet işleyişinde ekonomi, siyaset ve bürokrasi alanında azınlık psikolojisi kaynaklı hâkimiyet mücadelesine (toplumda böyle bir hâkimiyet mücadelesi olduğuna dair yaygın kanaat vardır) yol açmıştır.

Kendilerini her zaman farklı gören bu unsurlar, toplumun büyük kesimi ile bir bütünleşme niyeti de göstermemişlerdir. Zaman içinde kavuştukları ekonomik gücü de bürokrasi ve siyaset alanında ustaca kullanarak, Devletin genel siyasetine müdahil olabilen bir tehdit unsuru haline gelmişlerdir.  

2- Türkiye Cumhuriyetinin temel referansı ULUS DEVLET olmasına karşın (Türkiye açısından mübadele tarihi itibarı ile tamamen yeni bir kavram olup, Türkiye bu anlamda sürecin henüz başını yaşamak konumundadır), tebanın şekillenmesinde önemli bir rol oynayan Mübadele anlaşmasında sadece din faktörü referans alınmış, kavmi ve ırki unsurlar göz ardı edilmiştir.

 Müslüman dininden tabiri kullanılarak Avdetilerden Sabutaylara kadar Türklük ile hiçbir alakası olmayan unsurlar Türk Tabiiyetine alınırken, Aslen Türk olup, Türkçe konuşan ve tek kelime bile Rumca bilmeyen, istiklal mücadelemizede, en az Anadolu’daki her Türk kadar katkı sağlayan Anadolu’nun öz Türklerinin sadece Hıristiyan oldukları için (Mersin ve Karaman yöresindekiler gibi) Türk Tabiiyetinden çıkarılmaları, Sadece bu insanlar açısından dramatik sonuçlar doğurmakla kalmamış ayrıca,Türk Milletinin tanımı ile Türkiye Cumhuriyetinin asli unsuru olarak kabulünde ve Laiklik ilkesi açısından çelişkiye yol açmıştır.

MÜBADELENİN İKİ ÜLKE ÜZERİNDEKİ EKONOMİK ETKİLERİ


Büyük Devletin (Osmanlı Devletinin) tasfiyesi operasyonu olan Birinci Dünya Savaşı ve akabinde verilen işgalden kurtuluş mücadelesinden sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti, yokluklar ve enkaz üzerine kurulmuştu. ULUS DEVLET referansı ile kurulan devletin asli unsuru alarak hayatta kalabilmiş Türk tebanın baskın karakteri köylü ve çiftçi olmaktı, diğer bir değişle Türkiye Cumhuriyetinin asli unsurunun iktisadi ve sosyal yapısını tarım toplumu oluşturuyordu.

Sınırlı sayıdaki esnaf ve sanatkâr kesim ise gayri Müslimlerden ibaretti. Yok denecek düzeydeki finans sektörü ile de yine aynı kesim ilgileniyordu. Zaten Osmanlı zamanından beri Müslüman tebaa, değişik nedenlerle başta finans sektörü olmak üzere ekonomik ve teknolojik sahanın dışında kalmıştı.

Yunanistan açısından etkileri:

1925’de Sir Arthur Salter “Yunanistan ekonomik olarak daha ileri olsa idi, yeni gelen mübadilleri bünyesine yerleştirmesi bu kadar kolay olamazdı. Ekonominin bu esnekliğini İngiltere’nin göstermesi mümkün değildir” diyordu. Gerçekten de geri bir ekonomi, kısıtlı kaynaklar ve büyük bir nüfus baskısı ile karşılaşan Yunanistan için Anadolu felaketi sonucu gelenler gizli bir nimet olmuştu.

İstanbul, İzmir gibi kozmopolit ticaret merkezlerinden, ellerinde büyük servetleri, uluslararası mali deneyimleri, Batı Avrupa ile ticari bağları ile gelen Rumlar, yeniden örgütlenme becerileri ve enerjileri ile ekonomiyi canlandırıp ayağa kaldırdılar. İzmir’in bütün uluslararası ticaret bağlantıları Pire’ye kaydı.

Durağan ve âtıl Yunanistan ekonomisine yeni gelenlerin katkısı, yeni iş alanları açmak, istihdam sağlamak, tarımda ve sanayide yeni teknolojiyi kullanmak şeklinde görülebilir. Ayrıca Yunanistan, göçmenleri iskân etmek için büyük uluslararası krediler de kullandı.

Kısacası mübadillerin Yunanistan’ın bugünkü ekonomik düzeye gelebilmesinde çok önemli katkıları vardır.

Türkiye açısından etkileri:

Mübadele antlaşmasına göre Anadolu’dan 2 milyon, Doğu Trakya’dan 190 bin, İstanbul’dan 70 bin,  Rum ve Yunanistan’dan 500 bin Müslüman mübadele işlemine tabi tutulmuştur. Gidenlerin kompozisyonu çoğunlukla tüccarlar, sanayiciler ve serbest meslek sahipleri oluştururken, gelenlerin büyük bir çoğunluğunu tarım kökenliler oluşturuyordu.

Genç Cumhuriyet ULUS DEVLET referansı ile yapılanırken, daha baştan mübadele nedeniyle tebaasının, tüccarlar, sanayici ve serbest meslek sahibi gibi unsurlarını yitirdiğinden ve gelenler de bu boşluğu dolduracak nitelikte olmayıp onlarda tarım kökenli olduğundan, zorunlu olarak tarım toplumu olarak kalmıştır. Bu özellik uzun yıllar devletin baskın karakteri olarak kaldığından, devletin gelişme ve ilerlemesi yavaş seyretmiş ve günümüze kadar süren sorunlar yumağı oluşmuştur.

SONUÇ


Türk-Yunan nüfus mübadelesi, her iki ülke için de “ULUS DEVLET” oluşturmaya yönelik önemli bir tarihsel olaydır. Yunanistan, 1830’da bağımsızlığım kazandıktan sonra, “Megali İdea”sına göre çizdiği sınırlar içinde, sadece Yunanlılardan oluşan bir devlet kurmayı amaçlarken Türkiye de, benimsediği Misakı Milli sınırları içinde Müslümanlardan oluşan bir devlet kurma çabası içindedir.


TBMM Hükümeti’nin mübadele isteğinin başlıca iki nedeni vardır: Öncelikli amaç, Batı’nın müdahalesine gerekçe oluşturan azınlıklardan kurtulmaktır. İkinci neden de, Müslüman unsurların kolayca uyum sağlayabileceği düşüncesiyle, Misakı Milli sınırları içinde “ulus devlete giden yolu açabilmektir. Çünkü Misakı Milli sınırları, Araplar dışında, Osmanlı İmparatorluğu içinde kalan son Müslüman yerleşim bölgelerini kapsamaktadır.


Her iki ülkenin de isteği olan nüfus mübadelesi, Yunanistan’ın “Megali İdea”sının gerçekleşme şansının ortadan kalkmasıyla anlaşmazlık konusu olmuştur. Yunanistan mübadelenin isteğe bağlı olmasını istemişse de, Lozan Görüşmelerinde, Türkiye ve Müttefik Devletlerin zorunlu mübadele düşüncesi benimsenmiştir. Birinci Dünya Savaşı ile başlayıp, Kurtuluş Savaşı ile hızlanan Rum göçü, Yunanistan’ı da zorunlu mübadele fikrini benimseme noktasına getirmiştir.


Lozan’da imzalanan Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi ile zorunlu mübadele birçok sorunlara yol açmasına rağmen gerçekleştirilmiştir. “Etabli” ve Patrikhane konularında çıkan sorunlar iki ülke ilişkilerini zaman zaman gerginleştirmesine rağmen yapılan anlaşmalarla bu sorunlar da çözümlenmiştir.


Mübadele nedeniyle;


Yunanistan, hem Ulus Devlet kimliğini pekiştirmiş, hem de gelen mübadillerin nitelikleri nedeniyle ekonomisini güçlendirmiştir.


Türkiye, Ulus kavramının içini dolduracak bir anlam üretemediği için ULUS DEVLET kimliğini pekiştiremediği gibi, Anadolu’daki esnaf, sanatkar ve serbest meslek sahipleri gönderilirken, yerlerine tarım kesiminden kişilerin gelmesi zaten tarım toplumu olan ülkemizin bu karakterini perçinlemiş, genç Cumhuriyet, ULUS DEVLET olarak yapılanma gayreti güderken tartışmasız biçimde tarım toplumu olmuştur. 


Kısacası; Mübadele antlaşması, tanzim edilirken seçilen kavramlar ve uygulama biçimi nedeniyle, Yunanistan açısından sayısız avantajlara sahip olmakla birlikte, Türkiye açısından bu gün bile yaşamaya devam ettiğimiz birçok sorunun doğmasına yol açmıştır.



Turan TOK

Pontusçuluk Faaliyetleri

Mustafa TOK

Beka mı ?

Tuğrul Kutluk ŞAAD

Türk’ün en sıcak Otuz Ağustosunun, doksan yedinci

Süleyman Arpa

Tarım ve Hayvancılık
SAMSUN
.:: Seçme Başlıklar ::.